GERÇEK BİR LİDERİN PORTRESİ: ANGELA MERKEL
- Gamze Selvi
- 8 Nis
- 5 dakikada okunur
Muhtemelen 2014 yılıydı, o dönemde Genel Müdürlüğünü yaptığım şirketi temsilen Alman İş Konseyi’ne üye olmuştum, İş Konseyinde Türkiye’yi temsil eden şirketlerden biriydik. Lobicilik, İş geliştirme ve "Benchmarking” amacıyla, Ekonomi Bakanlığının liderliğinde Alman İş Dünyası ile üç ayda bir düzenledikleri komisyon toplantılarına katılıyorduk. Toplantılardan biri Berlin Hilton Otelinde düzenlenmişti ve baş konuşmacı Şansölye Angela Merkel’di. Bizler de hem Merkel’i dinleyecek olmanın, hem de bu vesile ile Şansölye ile Alman İş Dünyasının iletişimini gözlemleyecek olduğumuz için heyecanlıydık.
Oldukça büyük olan otel salonunda, yaklaşık 1000-1500 katılımcı olduğunu hatırlıyorum. Bizler gibi farklı ülkelerden bu iş konseyine üye olan katılımcılar ile birlikte bütün büyük Alman şirketlerinin üst düzey temsilcileri de oradaydı. Bayer, BASF, Krauss Maffei, BMW, VW, Mercedes Benz, Siemens, Bosch, SAP vb. pek çok büyük ve ünlü marka adına dünyanın en büyük otomotiv, makine, kimya, yazılım vb. pek çok farklı Alman devi şirketin yanı sıra sivil toplum kurumlarından ve üniversitelerden de katılımcılar vardı.
Toplantı ve Şansölye Merkel’in konuşması başlamadan önce kulislerde yaptığımız kısa görüşmelerde katılımcı Alman İş İnsanlarının; yüksek enerji maliyetleri, yüksek işçilik maliyetleri ile ilgili şikayetlerini ve vergi sübvansiyonu isteklerini talepkâr bir şekilde Merkel’e iletmeyi planladıklarını öğreniyorduk.
Bir süre sonra Şansölye Merkel kürsüye olanca sadeliği ve endamıyla çıktı. Simültane tercüme ile bizler de dikkatle dinliyorduk kendisini. Konuşmasının orta yerinde bir anda elindeki “Apple” marka telefonu çıkararak logosunu gösterip elinde salladı. Ve tüm salona katma değerli üretim anlamında Alman İş Dünyasının yeteri ve gereği kadar teknolojik hamle yapamadığını ve İnternet tabanlı teknoloji ve ürün geliştirmede malesef geri kaldıklarını tüm salona net ve biraz da sert bir şekilde ifade etti. Makine, Otomotiv, Kimya vb… konvansiyonel üretime fazla takılı kaldıklarını ve yeni çağı okumakta ve hamle yapmakta geciktiklerinden bahsetti. Bu çıkışın üzerine salonda birden soğuk bir hava esti. Tüm İş İnsanları adeta dondu kaldı. Örnek aldığımız, öykündüğümüz o iş dünyasının yüzüne vurulan bu sert yorum, herkes gibi bizi de şaşırtmıştı.
Oysa Almanya dış ticaret fazlası olan dünyadaki en önemli üretim ve sanayi ülkesiydi. Tüm Dünya ülkeleri tarafından örnek alınıyordu. Bizler de onların Mühendislik ve Üretim gücüne hayrandık. Gerçekten yeni çağı Alman iş dünyası yeterince okuyamamış mıydı?
Bu toplantıdan tam bir ya da iki sene sonra bir haberde şunu okumuştum; “Sadece Amazon ve Apple Şirketlerinin ikisinin piyasa değerinin toplamı, bazılarını yukarıda da saydığım halka açık tüm Alman Şirketlerinin piyasa değerinin toplamına neredeyse eşitti!”.
Şansölye Merkel haklı çıkmıştı. Gerçekten yeni çağı ve yeni teknolojiyi Alman İş Dünyası ve Avrupa demek ki yeteri kadar yakalayamamıştı. Geçen yazımda bahsettiğim Avrupa ile ABD arasındaki teknolojik verimliliğin 5 kat açılmasının ilk tespitini resmi anlamda o yıllarda Merkel zaten yapmıştı. Bu kadına olan hayranlığım bu tespiti üzerine bir kez daha perçinlenmişti.
Peki kimdi bu Angela Merkel?
Kayhan Sarısoy Hocam’ın kaleminden 2020 yılında okuduğum bir yazıdan alıntı yaparak aşağıdaki öz geçmişi ile kendisini daha da iyi tanımış oldum. Aynen aktarıyorum:
“Angela Dorathea (Kasner) Merkel, tam adı bu. 1954 doğumlu. Babası protestan papazı, annesi İngilizce öğretmeni… Hamburg’ta Dünyaya geliyor, henüz dört aylıkken, Berlin’e 50 kilometre uzaklıktaki Templin kasabasına taşınıyorlar. O tarihte duvar yok. Sene 1961. Rüzgâr dönüyor, duvar örülüyor. Yedi yaşındaki Angela ve ailesi, Doğu’da mahsur kalıyor. Matematik, fen ve lisan derslerindeki başarısı üzerine; Goethe’nin, Nietzsche’nin, Wagner’in de mezun olduğu Leipzig Üniversitesi’ne kabul ediliyor; Fizik diploması alıyor. O dönemde Sovyetler gümbür gümbür; herkes gölge gibi takip ediliyor, papazın kızı da mecburen kızıllaşıyor, komünist gençler derneğine yazılıyor.
Doğu Berlin Üniversitesi’ne geçiyor, Quantum fiziğinde doktor oluyor. Henüz 20’sindeyken siyasete bulaşıyor, 36 yaşındayken Lothar de Maiziére hükümetinin sözcüsü oluyor. “Berlin Duvarı yıkılmasaydı, benim hikâyem de sıradan bir Doğu Alman hikâyesi olarak kalırdı” diyor… Ama duvar yıkılıyor. Duvar yıkılır yıkılmaz tası tarağı topluyor, Berlin’in öbür yakasına atlıyor. Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne üye oluyor. “Kara dev” lakaplı Helmut Kohl’den ağabeylik görüyor. Sonrası malum… Erkek egemen partide en üst makama çıkıyor, Almanya’nın en genç başbakanı, ve ilk kadın başbakanı oluyor.
Şimdi gelelim; “Kadın Angela"ya. 23 yaşında Doğu Berlin Üniversitesi’ndeyken hoca-asistan aşkıyla, fizik profesörü Ulrich Merkel’le evleniyor. Angela Kasner, Angela Merkel oluyor, çocukları ise olmuyor. Duvar yıkılmadan yuva yıkılıyor. 28 yaşındayken boşanıyor. “Doğu’da olmadı, bi de Batı’da deneyeyim” diyor, Batı’ya geçtikten sonra 44 yaşındayken, gene profesör ama bu defa kimya profesörü Joachim Sauer’le evleniyor. Fizik profesörü kocadan kimya profesörü kocaya geçiyor, biyoloji yine uyum göstermiyor, yine çocukları olmuyor. Albert Einstein’ın da ders verdiği Humboldt Üniversitesi’nde ders veren Joachim Sauer, moleküler kimyada Almanya’nın en önemli 10 bilim adamı arasında yer alıyor. Angela gibi o da Doğu Almanya doğumlu… Angela gibi ikinci evliliğini yaptı. İlk evliliğinden iki oğlu var. Eşim başbakan oldu, refah içinde yaşayayım, oğullarıma alan açayım, şirket kurayım demiyor. Basından, protokolden uzak duruyor. Gayet mütevazi yaşıyor. Sadece tatilde birlikte görülüyorlar. Eşinin parlamentodaki yemin törenlerine bile katılmıyor, laboratuvarındaki televizyondan seyrediyor. Stern dergisi Joachim Sauer için “operadaki hayalet” sıfatını kullanıyor. Angela ise, eşi için kısaca “O çok iyi bir adam” diyor.
Angela 28 sene evvel boşanmasına rağmen, hâlâ ilk eşinin soyadını kullanıyor. “Eski eşini, gençlik aşkını unutamadı” gibi dedikodular var; günahı boynuna… “Merkel soyadıyla tanındığım için değiştirmedim” diyor o sadece... Battal giyiniyor, genellikle üniforma gibi hep aynı kıyafetleri tercih ediyor. Altında pantolon, üstünde ceketimsi bir parça, sadece renkleri değişiyor. Langur lungur yürüyor. Yüksek topuk giymiyor. Mizahçılar hep bu tarafına vuruyor, “Alman köylüsü” muamelesi görüyor. Bir defasında Karl Lagerfeld’e sordular, nasıl buluyorsunuz diye; “Berbat” diyor.
Bazen de kaş yapayım derken göz çıkarıyordu. Başbakan olduğunda baloya davet edildi, göğsü açık şifon bir gece elbisesi giydi, olmadı. İtalya’da herkesin içinde havluya sarınarak mayosunu değiştirmeye kalktı, The Sun gazetesine yakalandı, fotoğrafını yayınladılar, alay konusu yaptılar. Ama umurunda bile değil, kilolu vücuduyla barışık, diyet yapmıyor, spor yapmıyor. “Çekici olmasaydım evde kalırdım, halbuki ben iki defa evlendim” diyor. Magazin basını en çok saçına takıyor, kısa kahküllü oğlan çocuğu modeli yerden yere vuruluyor. Eskiden ya kendisi kesiyor, ya da sıradan kuaförlerle idare ediyordu. Başbakan olunca, Berlin’de eş cinsel bir kuaför var, pek meşhur, ona götürdüler, nafile kardeşim, saç hâlâ aynı saç.
İngilizce, Rusça biliyor. Makine gibi, sabah 6’dan gece 24’e kadar çalışıyor. Enine boyuna tartmadan harekete geçmeyen, serinkanlı bir bilim insanı O! Daima sakin kalmayı başarıyor, ama konuşmaya başladığında etrafını büyülüyor, yere bakan yürek yakan cinsinden… Müthiş bir analitik zekâsı var, ayrıntıları asla kaçırmıyor. Destekçileri ona, isminin kısaltılmış haliyle “Angie” diye sesleniyor.
Seçim kampanyalarında Rolling Stones’un Angie’si çalınıyor. Dans etmeyi sevmiyor. Klasik müzik seviyor. Her sonbaharda Bayreuth’ta düzenlenen Wagner Klasik Müzik Festivali’ni kaçırmıyor. Lüks sevmiyor. Şehir hayatından hoşlanmıyor, çayır çimende mutlu oluyor. Başbakan seçilmeden önce, özel hayatında modası geçmiş Opel’e biniyordu, Berlin çeperinde mütevazı bir evde oturuyordu. Şimdilerde vakit bulamıyor, ama bahçesinde çiçeklerini çapalarken dinlendiğini söylüyor. Bizimkiler gibi bahçıvan çalıştırmıyor. Hobisi, eşine yemek yapmak… Alman klasiği patates çorbası’yla parmakları yedirttiği söyleniyor. Dışarıda yemeğe çıkmak için en beğendiği adres, Berlin’deki Yunan restoranı Cassambalis. Üstelik “Başbakan bizim müşterimiz” diye hesaplara geçirme yapmıyorlar, fiyatları gayet makul… Zaten lezzetiyle değil de kazıkçılığıyla sükse yapmaya çalışan ukala dümbeleği bir yer olsa, Merkel’in oraya gitmesi mümkün değil.
Yengeç burcunun tipik özelliklerini taşıyor. Cesaretle endişenin, çılgınlıkla huzurun, ilelebet fedakârlıkla tık diye vazgeçmenin kesiştiği nokta… Sezgileri çok güçlü. Gerçekleştiremediği hayali var mı? Var. Trans-Sibirya demiryoluyla Moskova’dan Vladivostok’a, karlar altında tren seyahati yapmak istiyor. “Çocukluğumdan beri düşlerim, bir gün mutlaka” diyor.
Her lider gibi, Angela’ya da belden aşağı vuruldu. KGB arşivlerinde yer alan tozlu hatıralar piyasaya servis edildi. Doğu Almanya’da üniversite öğrencisiyken, göl kenarındaki çıplaklar kampında çekilmiş mayosuz fotoğrafları yayınlandı, kariyerine olumsuz etkisi sıfır oldu. Alman halkı oralı bile olmadı. Çünkü Alman halkı, kimin soyunduğuyla ilgilenmiyor, halkı soyan var mı, ona dikkat ediyor. Hırsızlık yapmıyor, Başbakanlık maaşı dışında geliri yok.
Time dergisi tarafından 2025 yılında “yılın kişisi” seçilen Angela, özetle bu. Peki neden o seçildi? Time dergisinin yayın yönetmeni Nancy Gibbs anlatıyor. <Şahsi menfaate taviz vermediği için, zorbalığa taviz vermediği için, dünyada az bulunan ahlaki liderlik gösterdiği için> diyor.”
Şu günlerde Almaya’daki siyasi ve ekonomik gelişmeleri, Almanya ile birlikte Avrupa’nın içine düştüğü siyasi ve ekonomik krizi, ABD ve Avrupa arasında olup bitenleri düşündükçe Angela Merkel gibi bir Lideri aramamak mümkün mü?
Sevdiğim Sözler
“Başarılı bir İnsan olmaya çalışmayın, Değerli bir İnsan olmaya çalışın!
Başarılı bir insan hayattan, verdiğinden fazlasını alır; Değerli bir insan ise hayattan aldığından fazlasını verir!” Albert Einstein
Comments