top of page

ÖZEL SEKTÖR YANSIMASI ile EKONOMİK KRİZİN TAHLİLİ

  • Yazarın fotoğrafı: Haluk Selvi
    Haluk Selvi
  • 14 Haz 2024
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 23 Oca

Türkiye’de içinde halen yaşamak zorunda kaldığımız son ekonomik krizin altyapısını bilmeden yapısal anlamda kalıcı bir çözüm geliştirilebileceği düşünülemez. Bu yaşadığımız krizin temel yapısal ve temel politik nedenleri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:

 

  • Türkiye’nin (ve reel sektörün) global rekabetçilik liginde gerilemesi

  • İç pazar büyümesine odaklı ekonomi politikaları

  • Büyük kamu-özel sektör ortak projelerinin getirdiği ekonomik dışsallık etkisi

  • Düşük prodüktiviteye dayanan özel sektör yatırımları ve büyüme stratejisi

  • Rant ekonomisinin yaygınlığı

  • Finansal sektörün “zayıf” kredi politikaları

  • ABD’de genişlemeci para politikalarının sona eriyor olması

  • Para politikası yöntemlerinin kullanımında geç kalınması

  • Artan iç siyaset riskleri, sık seçim/referandum takviminin getirdiği popülist politikalar

  • ABD ve AB Ülkeleri ile gerginleşen ilişkiler

 

Türkiye’nin son ekonomik krizi, diğer ekonomik krizlerine benzemek ile beraber, bu krizi diğerlerinden ayıran önemli bir fark bulunmaktadır. Türkiye’nin GSYH’ si 2009 yılı hariç 2001’den beri aralıksız bir şekilde göz alıcı bir şekilde büyümüş ancak bu büyüme ülke nüfusunun yetkinlik veya bilgi birikimi artışından veya ülkede üretilen katma değerin çeşitlenmesi ve yükselişinden değil, tamamen iç tüketim ve iç tüketimin beslemiş olduğu rant ekonomisinden kaynaklanmıştır.

 

Türkiye Ekonomisini analiz ederken başlıca değişkenleri özetlemek gerekirse;

  • Dış politik ortamdaki gelişmeler

  • İç siyasetteki gelişmeler

  • Ekonomik yönetim politikaları

  • Özel sektör yönetim kalitesi

  • Kamu sektörü politikaları

  • Finansal sektörün pozisyonu

  • Hane halkının pozisyonu

  

Türk Ekonomisindeki bu temel 7 değişken, 1939 yılından beri istikrarsız bir şekilde değiştiği için her dönemde bu değişkenler ayrı bir paradigma yaratmakta ve her paradigmanın çöküşü ise ayrı bir kriz oluşturmaktadır. Bu yüzden Türkiye son seksen yılda bir Almanya, Japonya, Çin, Tayvan veya bir Güney Kore mucizesi yaratamamıştır.

 

Üstelik 2000’li yıllarda baş döndürücü anlamda değişen ve gelişen teknolojik alt yapı, ürün ve marka yönetimi, üretim süreçleri, insan ve yetenek yönetimi anlamında Batı Dünyasını ve Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeleri farklı bir yere taşımıştır.


Türkiye’de ise bu yapısal dönüşüm çok yetersiz kalmış olup bol ve ucuz paranın olduğu yıllar adeta hoyratça harcanmıştır. Son geldiğimiz durumda özel sektörün üzerine binen bu borçlanma kur ve faiz yüklerinin üzerine, iç talep yetersizliği ve maliyet baskısı da ilave olmuştur. ÜFE-TÜFE makasının halen açık olması maliyet baskısının özel sektör üzerindeki etkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır ki bu durumda üreticinin fiyatlama yapma zorluğu düşük talep ile de birleşince meydana gelecek ekonomik daralmayı engellemek için bazı vergi indirim kampanyaları ile piyasa canlandırılmaya çalışılmaktadır.

 

Bankalar bu dönemde net faiz makasını açarak, nominal ve reel anlamda sorunlu kredilerin maliyetlerini canlı kredilerinin üzerine yerleştirmeye başladı. Yani diğer bir deyişle batan kredilerin maliyeti, sağlıklı kredilere taşınmıştır. 

 

Özel sektör kriz öncesi dönemde hızla büyüyen iç talep odaklı bir büyüme yarışına girmiştir. Bu büyüme; genel olarak ölçek ekonomisi kurma, pazara girişi zorlaştırma, kritik dağıtım kanallarında güçlenme, yatay ve dikey büyüme stratejileri ile yığınsal (conglomerate) tipi büyüme stratejilerinden oluşmuştur. Bu stratejilerin temel finansmanı ise orta ve uzun vadeli döviz borçlanması ile sağlanmıştır. Bilançolar ve gelir tabloları büyürken, aynı zamanda finansal tabloların kalitesi zayıflamıştır.

 

Operasyonel, organizasyonel ve finansal olarak büyümüş olan özel sektör ne stratejik yönetim ne finansal yönetim ne de risk yönetimi anlamında ileriye gidememiştir. Şirketlerimiz gereği kadar profesyonelleşememiş dolayısıyla kurumsal yönetim kalitesi anlamında yetersiz kalmıştır. Emek ve Sermaye yoğunluklu işlerden Teknoloji ve Bilgi yoğunluklu işlere geçiş yapmadan Ülkemizin ve Özel Sektörümüzün rahat olması mümkün olmayacaktır. 

                      

Bunun da nitelikli ve eğitimli işgücü ve yeterli finansman ile saplanabileceği aşikardır. Hem kamu politikalarının hem de özel Sektör yönetim kalitesinin bu kapsamda iyileştirilmesi elzemdir.

 

Bir sonraki yazımızda şirketlerimizde bu tip krizlere hazırlıksız yakalanmamak için neler yapabileceğimize değineceğiz.

 


Sevdiğim Sözler:


Oyunun kurallarını öğrenmek zorundasınız. Böylece herkesten iyi oynayabilirsiniz ”A. Einstein

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page