top of page

SEKİZİNCİden önce ETKİLİ İNSANLARIN YEDİ ALIŞKANLIĞI!

  • Yazarın fotoğrafı: Haluk Selvi
    Haluk Selvi
  • 14 Haz 2024
  • 7 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Oca

“Sürekli yaptığımız şey neyse, biz de oyuz, O halde mükemmellik bir edim değil, bir alışkanlıktır.” Aristo


Öyleyse daha etkin, daha verimli, daha mutlu olabilmek için her gün yaptıklarımıza dikkat etmeli, yaptığımız her işte mükemmeli aramalıyız? İyi de nasıl? Cevap: Alışkanlıklarımızı bizi kısıtlayacak değil bize hizmet edecek hale getirerek. Tabii ki söylemesi yapmaktan daha kolay.


Alışkanlıklar bir halata benzer; her gün bir ilmik daha atarız, çok geçmeden koparılamaz hale gelir.” İşin zor kısmı da burası. Kendimize objektif bir gözle bakarak davranışlarımızı denetleyebilmek. Basit gibi görünen, her gün yaptığımız ufak tefek şeylerden başlayarak hayatımızın yönetimini ele almak.

7 Alışkanlık kişisel gelişim planı için bir öneri olarak da görülebilir.

 

Neden bir takım ilkelere sahip olmalıyız?

 

İçinde yaşadığımız kültür farkında olmadan bize bazı alışkanlıklar kazandırır. Bu alışkanlıklar bizim karakterimizi oluşturur ve ne yazık ki “Kültür” veya “Popüler Kültür” bize her zaman başarı ve mutluluk getirmez. Bu nedenle kendi amaçlarımıza uyan “ İlkeleri” veya “ Yaşam İlkelerimizi”  seçmeli ve günlük hayatımızı bu ilkelere göre düzenlemeliyiz. İnsanın doğasının Beden, Zihin, Kalp ve sonuçta bir  Ruh’tan oluştuğunu kabul edersek bunu şu şekilde özetleyebiliriz:

 

Beden:

Popüler Kültür: yaşam tarzını koru, sağlık sorunlarını ameliyat ve ilaçlarla tedavi et! Hep çok güzel ve bakımlı ol!

İlke: Yaşam tarzını dünyanın her yerinde kabul gören yerleşmiş sağlık ilkeleriyle uygun olarak düzenle ve sağlığını koru!


Zihin:

Popüler Kültür: Televizyon seyret, Sosyal Medyaya takıl, Hep eğlenceli şeylere zaman harca!

• İlke: Geniş çapta ve derinlemesine oku,araştır,yaşam boyu sürekli eğitimi ve öğrenmeyi benimse!


Kalp:

Popüler Kültür: Kişisel çıkarlarını gözetmek ve sürdürmek için başkalarıyla ilişkilerini kullan!

 İlke: Başkalarını derinlemesine ve saygıyla dinleve onlara hizmet et ki en büyük doyumu ve keyfi al!


Ruh:

Popüler Kültür: Giderek artan maddiyatçılığa ve kuşkuculuğa teslim ol!

İlke: Hayatta anlam bulmaya yönelik temel ihtiyacımızın ve aradığımız olumlu şeylerin kaynağının ilkeler olduğunu kabul et!

 

Büyük başarı kazananların, yani insanlar üzerinde büyük etkiye sahip, anlamlı katkılar yapmış olanların, büyük işleri gerçekleştirenlerin yaşamlarını incelediğinizde bir örüntü göreceksiniz. Sürekli çabaları ve içsel mücadeleleriyle, doğuştan gelen dört tür zeka ya da dört tür kapasitelerini büyük ölçüde genişletmişlerdir. Bu dört zeka türünün tezahürü için gereklilikler vardır:

 

1. Zihinsel zeka için Vizyon,

2. Fiziksel zeka için Disiplin,

3. Duygusal zeka için Tutku,

4.  Ruhsal zeka için Vicdan gereklidir.

 

  1. Proaktif Ol                                       

Proaktif olmak ne yaparsak yapalım işin olumlu tarafının görmek ve daima çözüm üretmeye

çalışmak anlamına geliyor. Olaylara olumlu yaklaşmak kendi etki alanımızı genişletirken,

negatif davranışlar etki alanımızı daraltıyor ve bizi hapsediyor.

Bunu en çok konuştuğumuz dilde görmek mümkün:

    

İlgimizin hangi dairenin içinde olduğunu anlamanın en kolay yolu “Olsaydı”lar ve “Olabilirim”leri birbirinden ayırabilmektir. İlgi alanı “Olsaydı”larla dolu olanların cümleleri:

 

“Evimin borçları bitmiş olsaydı çok mutlu olurdum.”

“Despot olmayan bir patronum olsaydı…”

“Saha sabırlı bir eşim olsaydı…”

“Daha itaatli çocuklarım olsaydı…”

“Diplomam olsaydı…”

“Kendime ayırabileceğim daha fazla zamanım olsaydı…”


Bu noktada bir atasözünü hatırlayalım; “Olsaydı ile bulsaydı’yı ekmişler; hiç bitmiş.” Atalarımız da proaktif yaklaşımın önemini biliyorlarmış anlaşılan.

 

Üç tip insan vardır derler ; 1. Olmasını İsteyenler, 2. Olmasını Bekleyenler, 3. Olduranlar

 

  1. Sonunu Düşünerek İşe Başla

Aslında bu ilkenin anlaşılması çok da kolay değil, özde şu fikre dayanıyor: “Herşey iki kere yaratılmıştır.” Diyelim ki bir resim yapacaksınız. Daha fırçaya bile dokunmadan ilk önce kafanızda resmi tasarlarsınız; kafanızdaki resim, diğer bir deyişle varmak istediğiniz nokta, resmi yaparken ki tüm davranışlarınızı etkiler. Kısacası, varmak istediğimiz sonuçlar davranışlarımızı etkiler. Ama bu noktada küçük bir sorun var; insanlar etrafındaki evreni kendi merkezlerinden gördükleri şekilde algılarlar. Merkezlerinin ne olduğu olayları nasıl algıladıklarını, algılayış şekilleri de davranışlarını etkiler. Bu Merkez meselesini bir örnekle açıklayalım;

 

Diyelim ki bu akşam eşinizi bir konsere davet ettiniz. Biletleri de aldınız. Eşiniz konsere gideceği için çok sevinçli. Saat öğleden sonra dört. Ansızın yöneticiniz sizi odasına çağırıyor ve yarın sabah erkenden yapılacak önemli bir toplantıya hazırlanmak için bütün gece kendisine yardım etmeniz gerektiğini söylüyor:


Eş Merkezli veya Aile Merkezli düşünüyorsanız, aklınız eşinizde kalacaktır. Üstünüze kusura bakmamasını söyleyip eşinizi konsere götürebilirsiniz. İşyerinde kalmak zorunda kalırsanız da bu durum sizi mutlu etmeyecektir.

 

Para merkezli bir mercekten bakıyorsanız, ilk önce fazla mesaiden ne kadar para kazanacağınızı ya da yaptığınız bu fedakarlığın ileride size maddi olarak neler kazandıracağını hesaplarsınız. Eğer sonuç tatminkar ise eşinize verdiğiniz sözü tutamamak sizi çok da rahatsız etmeyecektir.

 

İş merkezliyseniz, fırsatları düşünürsünüz. İş merkezli insanlar işten başka bir şey düşünmez ve sadece çalışırken gerçekten mutlu olurlar. Bu yeni çalışma fırsatı sizi mutlu bile edebilir.

 

Mülkiyet merkezliyseniz fazla mesai ücreti ile alabileceklerinizi ya da ofis saatlerinde fazladan kalmanın ait olduğunuz pozisyonu korumaya ne kadar yardım edeceğini düşünürsünüz.

 

Zevk merkezliyseniz, measiye kalmayıp, eşiniz eşlik etmese dahi muhtemelen tek başınıza bile olsa konsere gitmeyi tercih edersiniz. Sonuçta eğlenmek sizin en doğal ihtiyaç ve hakkınızdır.

 

Dost merkezliyseniz, kararınız dostlarınızı davet edip etmediğinize veya konsere kimlerin geleceğine bağlı olabilir. Eğer bir sürü arkadaşınız gidiyorsa mutlaka siz de gidersiniz. Yok kimse gitmiyorsa kalıp çalışmanız ve olayı kafaya fazla takmamanız mümkün.

 

Özetle, başınıza gelen olayları hangi pencereden gördüğünüz çok önemlidir. Böyle önemli bir konuyu tesadüflere bırakamazsınız; ilkelere bağlamalı ve bir işe başlarken sonunda ne elde etmek istediğinizi daima bilmelisiniz. Kendi merkezinizi kendiniz belirlemek için sizin için gerçekten önemli şeyleri belirlemeli ve bunu bir kişisel misyon haline getirmelisiniz. Ancak bu şekilde davranışlarınız sizi hedefinize götürecektir.

 

  1. Önemli İşlere Öncelik Ver

Yaptığın işleri aciliyet ve önemine göre dörde ayır.


  

Eğer vaktinizin önemli bir bölümünü I. Kare’de geçirirseniz: Stres, Yanıp tükenme, kriz yönetimi, sürekli yangın söndürme, geleceği planlayamama gibi problemlerle karşılaşabilirseniz.

 

Aynı şekilde, ajandanızın büyük kısmını harcadığınız işler ağırlıklı olarak III. Kare’de ise: Odağınız daima kısa vadeli kalabilir, önemli işlere asla sıra gelmez, hedeflerinize ulaşamayabilirsiniz.

 

Zamanınızı daha iyi yöneterek II. Kare’ye daha fazla zaman ayırmalısınız. Bunu başarmak için de: 1. Yaptığınız işlerin hangilerinin önemli hangilerinin önemsiz olduğunun farkında olmalısınız, 2. Hayır demeyi bilmelisiniz.

 

4. Kazan/Kazan Diye Düşün 

Burada Kazan/Kazan derken her iki tarafın da daima kazanacağı durumlar yaratmak gibi bir

teknikten değil bir felsefeden bahsediliyor.

Eğer bir pazarda mücadele eden iki kişiyseniz ve siz bir puan Pazar payı kazanırsanız karşı taraf kaybeder. Tamam. Ama insanların ilişki içinde bulunduğu çoğu durumda iletişim kurduğunuz kişileri hasım olarak değil çözüm ortağı olarak gördüğünüz sürece her iki taraf için de daha olumlu sonuçlar alabilirsiniz.

Kazan/Kazan her iki tarafın da ilk aklına gelen tercihler dışında üçüncü bir alternatif olduğuna duyulan bir inançtır. Bu üçüncü alternatifi aramak için iki şeye ihtiyacımız var.

 

  • Karşı tarafı anlamak için daha düşünceli olmak. Empati göstermek ve olayları sadece kendi

Amaçlarımızın merkezinden değil, objektif olarak görebilmek.


  • Yeni çözümler aramak ve karşı tarafın da kazanacağı bir alternatifi üretmekten korkmamak.

 

5. Önce Anlamaya Çalış, Sonra Anlaşılmaya

Diğer bir deyişle “Reçete yazmadan önce teşhis koyun.” Karşı tarafla empati kurmaya çalışın. Sinerji yaratın.

Çoğu insan karşısındakini anlamak değil, yanıtlamak amacıyla dinler. Çoğumuz, kendi özyaşam öykümüzle ve haklı olduğumuz düşüncesiyle dolu oluruz. Empatiyle dinlemekten kastedilen, anlama niyetiyle dinlemektir. Empatiyle dinlemenin özü, karşınızdakiyle aynı fikirde olmanız değildir. Onu tam anlamıyla, derinlemesine, hem duygusal, hem de zihinsel açıdan anlamanızdır. Doğru yargıya varmanın anahtarı anlayıştır. Önyargılı bir insan hiçbir zaman tam olarak anlayamaz.. önce anlamaya çalışmak, yaşamın bütün alanlarında belirgin olan doğru, geniş kapsamlı, ortak paydalı bir ilkedir. Ama en güçlü olduğu alan, insanlar arası ilişkilerdir.

Her şeye şuna inanarak başlarsınız: İki taraf da daha fazla anlayışlı olacaktır. Karşılıklı öğrenme ve sezgi bir ivme yaratacak ve bu da sizi gittikçe daha fazla anlayışa, öğrenmeye ve gelişmeye götürecektir.Anlaşılmanın yolu dinlemekten ve anlamaktan geçiyor. Anlamak ve anlaşılmak, kolkola yürüyen iki dost gibi, insan olmanın temel amaçlarından birini oluştururlar ama önce hep anlamak gerekir.

Ne güzel söylemiş F.W.Forester : Biz bu dünya’ya önce anlaşımak için değil önce anlamak için geldik” diye.

 

6. Sinerji Yarat

Sinerjinin özü farklılıklara değer vermektir. O’na saygı göstermek, konuyu O’nun güçlü yanları üzerine inşa etmek ve zayıf yanlarını telafi etmektir.

Sinerjiyle iletişim kurduğunuz zaman zihninizi ve yüreğinizi yeni olanaklara ve yeni seçeneklere açmış olursunuz. Sinerjik iletişimi başlattığınız zaman bunun nasıl gelişeceğini, sonunun nasıl olacağını bilemezsiniz. Ama için için hem heyecan duyar, hem güven besler, hem de kendinizi serüvene atılıyormuş gibi hissedersiniz.

Her şeye şuna inanarak başlarsınız: İki taraf da daha fazla anlayışlı olacaktır. Karşılıklı öğrenme ve sezgi bir ivme yaratacak ve bu da sizi gittikçe daha fazla anlayışa, öğrenmeye ve gelişmeye götürecektir. Sinerjik iletişim yüksek güven ve yüksek işbirliği oluşan ortamlarda meydana gelir.

 

Güvenleri olmayan insanlar bütün gerçeklerin kendi paradigmalarına uyması gerektiğini düşünürler. Başkalarını kendilerine benzetmeye çalışırlar. Aynı olmak, bir olmak değildir. Tekdüze, tek biçim olmak, birlik olmak anlamına gelmez. Birlik olmak birbirini tamamlamak demektir.

                                                                                          

7. Baltanı Bile / Kendini Yenile

Kişisel Yenilenmenin dört boyutu vardır:

 

Fiziksel boyut: Fiziksel boyut, fiziksel bedenimizin etkili bir biçimde bakımıyla ilgilidir; dogru besin almak, yeteri kadar dinlenip gevşemek ve düzenli olarak egzersiz yapmak.İyi bir çalışma programı vücuda üç bakımdan yararlı olacaktır: dayanıklılık, esneklik, kuvvet.


Zihinsel boyut: Zihinsel gelişimimizle çalışma disiplinimizin büyük bir bölümünü resmi eğitim sağlar. Bazen bu, okulun ya da sistemli çalışma programlarının sağladığı dış disiplini içerir,ama çoğu zaman buna gerek yoktur. Proaktif insanlar kendilerini eğitmek için pek çok yol bulabilirler.


Sosyal/Duygusal boyut: kişisel güvenliğimizin kaynağı içimizdeyse genel zafer alışkanlıklarını uygulayacak gücü de buluruz. İç güvenliğimizin kaynağı bizim içimizdedir, içimizden doğar. Yüreğimizle zihnimizin derinliklerindeki isabetli paradigmalar ve doğru ilkelerden, içimizle dışımızın uyum halinde olmasından çıkar.


Ruhsal boyut: Ruhsal boyut sizin özünüz, merkeziniz, kendi değer sisteminize olan bağlılığınızdır. Bu yaşamın özel, son derece önemli bir yanıdır. Size ilham veren, yücelten, sizi tüm insanlığın kalıcı gerçeklerine bağlayan kaynaklardan yararlanır. İnsanlar bunu farklı biçimlerde yapar. Okumak, yazmak, meditasyon vs.


Yenilemede Denge: Yenilenmek bütün boyutlarda önemli olsa da, ancak dört boyutun hepsiyle akıllıca ve dengeli bir biçimde ilgilendiğimiz zaman çok etkili olur. Bu alanlardan birini ihmal etmek geri kalanlara da olumsuz etki yapar. İhmal edilen herhangi bir boyut, negatif alan direnci yaratır. Bu durum da etkili olmayı ve gelişmeyi engeller.


Bir sonraki yazımızda ele alacağımız 8’inci Alışkanlık ise; “İç Sesinizi Bulmak ve İnsanlara Kendi Seslerini Bulmaları için İlham Vermek” olacaktır.

 

Sevdiğim Sözler:


“Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür...

Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür...

Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür...

Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür...

Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür...

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...

Karakterinize dikkat edin; Kaderinize dönüşür...”

Mahatma GANDHI

Ref.: "  The 7 Habits of Highly EffectivePeople / Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı S. Covey

Son Yazılar

Hepsini Gör
HAYATIN HAKKINI VERMEK!

İçinde bulunduğumuz Pandemi dönemi kaynaklı taşıdığımız psikolojik hal  ruhsal dengemizi sağlıklı tutabilmemiz için  ayrı bir efor...

 
 
 

Comments


bottom of page