top of page

SEKİZİNCİ ALIŞKANLIK; İÇ SESİMİZİ BULARAK HAYATIMIZIN ANLAM DUYGUSUNU KEŞFETMEK !

  • Yazarın fotoğrafı: Haluk Selvi
    Haluk Selvi
  • 14 Haz 2024
  • 8 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Oca

Sekizinci Alışkanlık; Önce kendi iç sesimizi bulmak sonra diğer İnsanlara da kendi iç seslerini bulmaları için ilham vermeyi başarmak ve bu yolla hayatımızdaki anlam duygusunu keşfetmektir.


Sekizinci Alışkanlık; Büyüklüğe ve Bilgeliğe giden yoldur. Büyüklük de, Bilgelik de kendi iç sesimizi bulma ve etkileşimde olduğumuz insanların kendi iç seslerini bulmaları için ilham verme kapasitemizde gizlidir.


İç Sesimiz; ihtiyacımız olan en zor anlarda dinlediğimiz, kendimize ait en doğru yolu gösteren, kişisel anlamlarımızın yüklü olduğu ve sadece bize ait ve benzersiz olan gizli potansiyelimiz olup sadece kendimizin duyabildiği bir sestir. İç sesin gücü kendimize ait bazı potansiyellerimiz ile ilgilidir. Bunlar:


  • Yetenek (doğuştan gelen doğal yetenek ve güçler),

  • Tutku (bize doğal enerji veren, bizi heyecanlandıran, motive eden ve ilham veren şeyler),

  • İhtiyaç(karşılanması için bize bir bedel ödeyecek kadar gerekli bulduğumuz şeyler) ve,

  • Vicdan’dır(bizi neyin doğru olduğu konusunda rahatlatan ve onu yapmaya iten o sakin ve küçük ses) .

 

Sesimizi keşfetme gücü bize doğduğumuzda bağışlanan bu potansiyellerde yatar. Gizli ve gelişmemiş olsa da, büyük insan olma tohumları doğduğumuz zaman ekilmiştir. Kendi kararımız ve çabamız olmadıkça büyük ölçüde açılmadan kalacak muhteşem potansiyeller ya da doğuştan gelen bazı armağanlar; yetenekler, kapasiteler, ayrıcalıklar, fırsatlar ve bireysel zekalarımız bize sunulmuştur. Bu armağanlar sayesinde insanın içsel potansiyeli muazzam, hatta sınırsızdır. Bu içsel potansiyeli sayesindedir ki insanoğlu farklı uygarlık evrelerinde keşfettiği, yaşadığı çağda  fark yaratan bulduğu bu değerler ile çağlar boyu ilerlemesine devam edebilmiş ve uygarlığını hep yenileyebilmiştir.


Uygarlık tarihinde insanoğlunun yaşadığı farklı evrelerde farkı yarattığı keşfettiği potansiyeli ile oluşturduğu uygarlık değerleri vardır:


Uygarlığın ana beş evresine (çağlara) bakar isek:

  • Birincisi, Avcılık ve Toplayıcılık Çağı; farkı yaratan değeri: Ok ve yay;

  • İkincisi, Tarım Çağı; farkı yaratan değeri: Tarım aletleri;

  • Üçüncüsü, Endüstri Çağı; farkı yaratan değeri: Üretim ekipmanları (fabrika); 

  • Dördüncüsü, Bilgi Çalışanı Çağı; farkı yaratan değeri: İnsanın bilgisi; 

  • Son olarak da ortaya çıkan Bilgelik Çağı; farkı yaratan değeri: İnsanın potansiyeli.


Sorun şu ki; Günümüzde pek çok yönetici; Bilgi Çağı Çalışanlarına -hatta Bilgelik Çağına geçilmek üzereyken bile- hala bir önceki Endüstri Çağı yönetişim modelini uyguluyorlar. Yetki sahibi konumunda birçok kişi çalışanların gerçek değerini ve potansiyelini görmediği ve insanın doğasına ilişkin bir anlayışa sahip olmadığı gibi insanları nesne gibi yönetmeye çalışıyor.


Organizasyonlarda ve sosyal ilişkilerde insana bir nesne gibi davranıldığında, insanın onuru kırılıp yabancılaştırılıyor, yapılan iş kişiliksizleştiriliyor ve düşük güvenli, kavgacı kültürler yaratılmış oluyor. Dolayısıyla bu tip organizasyonlardaki çalışanlarda organizasyonun işleyişini bozan yapısal altı farklı problem kaçınılmaz olarak karşımıza çıkıyor:


  1. Açıklık: insanlar takım ya da kurumlarının amaçlarını ya da önceliklerini açıkça bilmiyor;


  1. Bağlılık: İnsanlar amaçlara inanmıyor;


  2. Dönüşüm: İnsanlar takım ya da kurumun amaçlarına ulaşmasına yardımcı olmak için bireysel olarak ne yapacaklarını bilmiyor;


  3. İmkan verme: insanlar işlerini iyi yapmak için gereken yapı, sistemler ya da özgürlüğe sahip olamıyor;


  1. Sinerji: İnsanlar birbiriyle iyi geçinmiyor, uyumlu çalışmıyor;


  1. Karşılıklı Sorumluluk: insanlar sonuçlardan birbirlerini düzenli biçimde sorumlu tutmuyor.


Temel gerçek şudur: İnsan motive edilmesi ve kontrol edilmesi gereken bir nesne değildir. Beden, zihin, kalp ve ruh olmak üzere dört boyutludur. Tarihin başlangıcından bu yana, hem Batı hem de Doğu felsefe ve dinlerinin tümünü inceleyecek olursak, bütün ve bilge insan olmanın yolu temelde aynı dört tür zeka/kapasiteyle ilişkilidir: Zihinsel (IQ), Fiziksel (PQ), Duygusal (EQ) ve Ruhsal (SQ) zeka.


Zihinsel Zeka (Inteligence Quality: IQ)

Zeka dediğimizde, genellikle Zihinsel Zeka (IQ), yani çözümleme, akıl yürütme, soyut düşünme, dil kullanımı, zihinde canlandırabilme ve kavrama becerimiz çerçevesinde düşünürüz. Ama bu fazlasıyla dar bir zeka yorumudur. Zeka deyince aklımıza IQ seviyemiz gelir. IQ  beynin sol tarafını temsil eder. Sol beyin bölgesi daha analitik, lineer düşünme, dil, akıl yürütme ve mantık bölgesi olarak tanımlanır.


Fiziksel Zeka (Physical Quality: PQ)

Bedenin Fiziksel Zekası (PQ) dolaylı olarak farkında olduğumuz, ama çoğu kez dikkate almadığımız bir diğer zeka türüdür. Bedenimizin herhangi bir bilinçli çaba olmaksızın yaptıklarını düşünmeniz yeterlidir. Solunum, dolaşım ve sinir sistemi ile diğer hayati sistemleri çalıştırır. Sürekli çevresini tarar, hastalıklı hücreleri yok eder ve hayatta kalmak için mücadele eder. Bedenimiz en ileri bilgisayardan bile üstün çalışan, harikulade bir makinedir. Düşünce ve hislerimize göre davranma ve eyleme geçme kapasitemiz dünyadaki hiçbir türle kıyaslanamaz.


Duygusal Zeka (Emotional Quality: EQ)

Duygusal Zeka (EQ) kişinin kendini tanıması, kişisel farkındalığı, sosyal duyarlılığı, empatisi ve insanlarla başarılı iletişim kurma becerisidir. Bir sosyal uygunluk ve zamanlama duygusuna, zayıflığı kabul etme ve farklılığı ifade edip saygı duyma cesaretine sahip olmaktır.


EQ aslında beynin sağ tarafını temsil eder. Sağ beyin daha yaratıcı, sezgi, his ve bütüncüllük bölümü olarak kabul edilir. Önemli olan ise hem sol hem de sağ bölgenin her ikisinin de gücüne  saygı duymak ve ikisinin de eşsiz kapasitelerini geliştirmeyi ve kullanmayı seçmektir. Düşünce ve duyguyu birleştirmek daha iyi bir denge, yargı ve bilgelik yaratır. Duygusal zekanın; başarılı iletişim, sürdürülebilir ilişki ve etkili liderlik konusunda zihinsel zekadan daha doğru bir belirleyici olduğunu iddia eden çok sayıda araştırma vardır.

 

Ruhsal Zeka (Soul Quality: SQ)

SQ bilimsel araştırma ve felsefi/psikolojik tartışmalarda son yıllarda daha çok yer almaya başlamıştır. Ruhsal Zeka bütün zeka türleri içinde en merkezi ve en temel olanıdır, çünkü diğer üç tür zekanın rehberlik kaynağıdır. Ruhsal zeka sonsuz olanla bağ ve anlam itkimizi temsil eder.


Ruhsal zeka aslında İnsan zihninde çok ön planda bir mesele olan insanlığın anlam ihtiyacıyla ilintilidir. SQ anlam, vizyon ve değer özlemi ile kapasitemizi geliştirmek için kullanacağımız şeydir. Hayal kurmamızı ve eyleme geçmemizi sağlar. Yaptığımız eylemlerde inanç ve değerlerimizin oynadığı rolün temelini oluşturur. Özde, bizi insan yapan şeydir.


Kalbinizi açın. Bütün İnsan yaklaşımını benimseyin ve “kalbinizi açın” ifadesinin ne kadar güçlü olduğunu görün. Fiziksel olarak, uygun bir beslenme ve egzersiz yoluyla atardamarlarınızı temiz tutun, böylece kalbiniz güçlü ve sağlıklı olur. Duygusal olarak kalbinizi açın. O zaman insanları soruna dahil etmeye, çözümleri birlikte bulmaya ve anlamak için içtenlikle dinlemeye hazır olursunuz. Zihinsel olarak kalbinizi açın; o zaman sürekli öğrenir, insanları bütün insan olarak görür ve kendinizi üstünkörü düşünmekten kurtarırsınız, liderlik de gerçekten sizin seçiminiz olur. Ruhsal olarak kalbinizi açın. O zaman hayatınızı daha yüce bir bilgelik yönlendirsin. Kendinizi bulmanın yolunun, başkalarına karşı özveriden (disiplin) geçtiğini keşfedin. Bu şekilde Bütün İnsan veya Bilge İnsan olma şeklinde tanımlayabileceğimiz toplam gücünüzün tadına varın.


Özveri(disiplin) birçok biçim alarak kendini yaşamımızın aynı dört boyutunda gösterir:


  1. Açık, sorgulayıcı bir zihin geliştirmek ve kişinin kendisini önyargılarından arındırmamız (zihin);

  2. Fiziksel ve ekonomik özverilerde bulunmamız (beden);

  3. Başkalarına derin saygı ve sevgi göstermemiz (kalp); ve,

  4. Daha büyük bir yarar uğruna, nefsimizi daha yüksek bir iradenin yönetimine bırakmamız (ruh).


Bütün İnsan Paradigması; bazen farklı sözcüklerle de olsa, yaşamın aynı dört evrensel boyutunu yansıtır. Bunlar aynı zamanda bütün insanların dört temel ihtiyaç ve motivasyonunu da temsil ederler:

  1. Zihinsel: Öğrenmek (gelişmek),

  2. Fiziksel/ekonomik: Yaşamak (hayatta kalmak),

  3. Duygusal/ sosyal: Sevmek, Sevilmek (ilişkiler),

  4. Ruhsal: Bir iz bırakmak (anlam ve katkı).


Bu dört tür zekanın en belirleyici sonuçları (tezahürleri) şunlardır:

  • Zihinsel zeka için vizyon;

  • Fiziksel zeka için disiplin;

  • Duygusal zeka için tutku;

  • Ruhsal zeka için vicdan.

 

Bu tezahürler aynı zamanda iç sesimizi ifade etmenin en yüksek araçlarını da temsil ederler; bu dört sözcük vizyon, disiplin, tutku ve vicdan aslında az ya da çok tanınmış; etkisi büyük insanların özelliklerini tanımlamakta kullanılan birçok karakteristiği de tanımlar:


VİZYON

Vizyon, zihin gözüyle insanlarda, projelerde, amaçlarda ve girişimlerde neyin mümkün olduğunu görmektir. Vizyon, zihnimizin ihtiyacı imkanla birleştirmesiyle oluşur. Bir zamanlar William Blake’in de dediği gibi, “Şimdi kanıtlanan bir şey, bir zamanlar yalnızca hayal edilmişti”. İnsanların vizyonu yeteri kadar olmadığında, zihinlerinin yaratma kapasitesinin gelişimini ihmal ettiklerinde, kendilerini kurban gibi görme tuzağına düşerler.


“Başkalarını yönetecek kişi, önce kendinin efendisi olmalıdır. (PHILIP MASSINGER)”


Vizyon, zihin gözüyle gelecekteki bir durumu görmektir. Vizyon uygulamalı hayal gücüdür. Her şey iki kez yaratılır: İlki, zihinsel; ikincisi, fiziksel yaratış. İlk yaratış, vizyon, kişinin veya kurumun kendisini yeniden yaratması sürecidir. Bunu kişinin veya kurumun arzuları, hayalleri, umutları, hedefleri ve planları temsil eder.


Albert Einstein, “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” demiştir.


Bellek geçmiş zamandır, sonludur. Vizyon gelecektir, sonsuzdur. Vizyon günlük yükümüzden, geçmişin duygusal yaralarından daha büyüktür. Vizyon sadece bir şeyler yaptırmak, bazı işleri tamamlamak, bir şey başarmak değildir. İnsanlara dair görüşümüzü keşfetmek ve genişletmek, onları onaylamak, onlara inanmak ve içlerindeki potansiyeli keşfetmelerine ve gerçekleştirmelerine yardımcı olmak, kendi seslerini bulmalarına yardım etmekle de ilgilidir. Birçok Doğu kültüründe, insanlar göğüs hizasında avuçlarını birleştirip başlarını eğerek selamlaşırlar. Bunu yaparak, Sendeki büyüklüğü selamlarım” ya da “İçindeki tanrısallığı selamlarım derler.


İnsanları, o anki davranışları ya da zayıflıklarının merceğinden değil, potansiyelleri ya da en iyi eylemlerinin merceğinden görmek, pozitif enerji yayar ve karşınızdakine ulaşıp onu kavrar.

“Sen beni kaldır, ben de seni; ve birlikte göğe yükselelim. (OUAKER ATASÖZÜ)”


DİSİPLİN

Disiplin, vizyonu gerçekleştirmenin bedelini ödemektir. Zorlu, pragmatik, acımasız gerçeklerin üstesinden gelmek ve işleri halletmek için gerekeni yapmaktır. Vizyon, bağlılıkla birleştiğinde disiplin ortaya çıkar. Disipline (özveri)  ilham veren bağlılığın karşıtı düşkünlüktür. Disiplin, zincirin ikinci sırasında olmasına karşın, en az vizyon kadar önemlidir. Vizyonu gerçekleştirmek için gereken özveri, yürütme, iş bitirmedir. Disiplin irade gücünün somut halidir. Peter Drucker; bir yöneticinin ilk ödevinin gerçekliğini tanımlamak olduğunu söylemişti. Disiplin gerçekliği tanımlar ve onu kabul eder; gerçekliği yadsımak yerine, bütünüyle onun içine girme iradesini temsil eder. Düşkünlüğü değil bağlılığı sağlar.


TUTKU

Tutku, inancın ateşi, arzusu ve gücüdür. Disiplinin vizyonu gerçekleştirmesini sürekli kılan itkidir. Tutku, insanın ihtiyacının insanın yeteneğiyle örtüştüğü durumda ortaya çıkan şeydir. Tutku kalpten gelir ve iyimserlik, heyecan, duygusal bağ, kararlılık olarak kendini gösterir. Bitmeyen itkiyi ateşler. Tutkunun yarattığı şevk, koşulların değil, seçeneklerin gücünde kök salar. Şevk ve istek duyan kişiler geleceği tahmin etmenin en iyi yolunun onu yaratmak olduğuna inanırlar.


Yaşamınızda tutkulu olmanın anahtarı, size özgü benzersiz yeteneklerinizi ve dünyadaki rolünüzle amacınızı bulmaktır. Hangi işi yapmak istediğinize karar vermeden önce kendinizi tanımanız şarttır. Kendini tanı, kendini kontrol et, kendini ver çok iyi sıraya konmuş, bilgelik dolu Yunan kökenli bir felsefedir. Bir kişinin yeteneği, yaşamdaki görevi ya da rolü genelde kendisi tarafından keşfedilmesinden çok, başkaları tarafından fark edilmesi sayesinde ortaya çıkar.


Kişinin becerilerinin onun yeteneği olduğu şeklinde yaygın bir yanlış kanı var. Ne var ki, beceri ve yetenek aynı şey değildir. Diğer yandan, yetenekler becerileri gerektirir. İnsanlar yeteneklerinin olmadığı alanlarda beceri ve bilgiye sahip olabilirler. İnsanlar, becerilerine ihtiyaç duyulan, ama yeteneklerine ihtiyaç duyulmayan bir işte çalışıyorlarsa, çalıştıkları kuruluş hiçbir zaman onların tutku ya da iç seslerine hitap edemeyecektir. Kendinizi bir ihtiyacı, bir yeteneğinizi ve tutkunuzu bir araya getiren bir işe verebildiğinizde asıl güç ve katkı ortaya çıkacaktır.


VİCDAN

Vicdan, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna ilişkin iç ahlaksal duygu, anlam ve katkıya yönelik bir itkidir. Vizyon ve disiplin ve tutkuya giden yolu gösteren kuvvettir. Vicdan ise bu tutkunun doğrulamasını, sağlamasını yapan şeydir. Vicdanımız genellikle egolarımızın (nefsimizin) egemen olduğu mevcut yaşamımızdaki uyaranlar ile maalesef büsbütün bir karşıtlık ve savaş halindedir.

 

Immanuel Kant,“İki şey beni sürekli şaşırtıyor; yukarıdaki yıldızlı sema ve içimizdeki ahlaksal yasa” demiştir. Vicdan içteki ahlaksal yasadır. Vicdani davranış içteki ahlaksal yasanın ve fiili davranışın örtüşmesidir. Birçok insan da vicdanın Allah’ın insana seslenmesi olduğuna inanır.


Vicdan (Ruh-Biz olma)  ve Ego (Nefis-Ben olma) karşılaştırması:

Vicdan içimizdeki sakin ve küçük sestir, sessizdir. Huzurludur. Ego ise zorba, despot ve diktatördür. Ego bir kişinin hayatta kalmasına, hazzına ve başkalarını dışarıda bırakmak pahasına yükselmeye odaklanır. Ayrıca, bencilce bir hırsı vardır. İnsanları “iyi adam” ya da “kötü adam” diye sınıflandıran küçük çocuklar gibi, ego da ilişkileri “tehditkar olan” ya da “tehditkar olmayan” çerçevesinde görür.

Ego uyuyamaz. Aşırı kontrol yöntemiyle yönetir. Yetkisizleştirir. Kişinin kapasitesini düşürür. Kontrol konusunda üstündür. Vicdan ise insanlara derin bir saygı duyar ve onların özdenetim potansiyelini görür. Vicdan yetkilendirir. Bütün insanların değerini ve erdemini yansıtır, onların seçme gücü ve özgürlüğünü onaylar. Böyle olunca da yukarıdan ve dışarıdan empoze edilmemiş olan bir özdenetim ortaya çıkarır. Vicdan özveridir. Benliğin ya da egonun daha yüksek bir amaç, ülkü ya da ilke uğruna ikinci sıraya atılmasıdır.


Vicdan bize araç ve amacın birbirinden ayrılmaz olduğunu öğretir; yani amaç aslında aracın içinde önceden vardır. Immanuel Kant amaca ulaşmak için kullanılan araçların o amaç kadar önemli olduğunu öğretti. Machiavelli ise karşıtını, yani amaçların araçları doğruladığını öğretti. Vicdan, bizi ilişkiler dünyasına sokarak vizyon, disiplin ve tutkuyu büyük ölçüde değiştirir. Vicdan çoğunlukla niçin’i sağlar, vizyon neyi başarmaya çalıştığınızı tanılar, disiplin onu nasıl başaracağınızı gösterir, tutku da niçin, ne ve nasıl’ın ardında yatan duyguların gücünü temsil eder. İnsanlar vicdanlarına göre yaşamaya çalıştıklarında, zihin bütünlük ve huzura kavuşur.

 

Yazar William J. H. Boetcker yirminci yüzyılın başlarında şöyle demişti: “Doğru bildiğiniz şeyi yaparak insanların canını sıkmak, yanlış olduğunu bildiğiniz şeyi yaparak onları bir süreliğine memnun etmekten daha iyidir; bu özsaygınızı kaybetmenizi engelleyebilir.Bu özsaygı ve dürüstlük insanlara karşı hem iyi hem de cesur olma becerisine sahip olan kişilerde ortaya çıkar.


Her birimiz diğerimize karşı bir şeyden sorumluyuz. Yaşamımızda; sorumlu davranma özgürlüğümüzü kullanarak, hayatımızdaki anlamı açığa çıkarırız. Ancak anlam irademiz engellendiğinde veya iç sesimizi duyamadığımızda maalesef kişisel haz elde etmeye (Freud) ya da mali ve sosyal başarıya (Adler) razı oluruz.

 


Sevdiğim Sözler: 


Einstein’a elinde olsaydı Tanrıya Hangi soruyu yönelteceği sorulduğunda, şöyle demiş: “Evren nasıl başladı? [diye sorardım]. Çünkü ondan sonrası, sadece matematik.” Biraz düşündükten sonra fikrini değiştirmiş. Şöyle demiş; “Onun yerine ‘Evren neden yaratıldı?’ diye sorardım. Çünkü o zaman kendi hayatımın anlamını bilirdim.”


Ref: SEKİZİNCİ ALIŞKANLIK / Bütünlüğe Doğru - Stephen R. Covey

The 8th Habit/From Effectiveness to Greatness

Son Yazılar

Hepsini Gör
HAYATIN HAKKINI VERMEK!

İçinde bulunduğumuz Pandemi dönemi kaynaklı taşıdığımız psikolojik hal  ruhsal dengemizi sağlıklı tutabilmemiz için  ayrı bir efor...

 
 
 

Commentaires


bottom of page